Meyve ve Sebzeyi Mevsiminde Tüketin!
Henüz bazılarımızın kulağına çalınmamış bir ifade var; “Küresel Isınma” ya da “İklim Değişikliği…” Küresel ısınmanın nedenlerini, sonuçlarını ve yapmamız gerekenleri özetlemek gerekirse; 1800’lü yılların başlarında gerçekleşen sanayi devrimiyle birlikte fosil yakıtların tüketimi bir anda arttı. Fosil yakıtların kullanımı ve diğer faktörlerin de katkısıyla, özellikle son 150 yılda atmosferimizdeki sera gazları anormal şekilde arttı.

05 Ağustos 2020 - 14:07 - Güncelleme: 27 Eylül 2020 - 21:09
Öyle ki, milyonlarca yıllık süreçte dengede olan atmosferdeki karbon miktarı, son 150 yıl gibi kısa bir sürede anormal seviyelere çıktı. Dünya atmosferine giren güneş ışınları, atmosferin üst tabakasına yerleşen ve adeta bir “sera örtüsü” gibi atmosferi çevreleyen sera gazları nedeniyle atmosferimizde kalmakta ve atmosfer tabakası içinde hapsolan ışınlar küresel ısınma dediğimiz sürece neden olmaktadır. Sanayi devriminin gerçekleştiği süreçte gezegenimizin ortalama sıcaklığı 1,5 derece artmıştır. Oturduğumuz odadaki klimanın soğutma veya ısıtma derecesini bizden habersiz olarak, birileri 1,5 derece değiştirse, bunu hemen hiçbirimiz fark edemeyiz. Ancak gezegenimizin sıcaklığındaki bu 1,5 derecelik değişiklik, tüm insanlığın ve doğanın dengesini bozmaya yetecek bir değerdir. Dünyada ve ülkemizde mevsim anomalileri yaşanmaktadır. Bunların hemen hepsi, küresel ısınmanın sonucudur. Artan ortalama sıcaklık, yeryüzündeki bazı coğrafyalarda aşırı buharlaşmaya yok açarken, atmosferdeki aşırı su buharı da sık sık duyduğumuz anormal yağışlara ve su baskınlarına neden olmaktadır. Buzullardaki erime sonucu, beyaz buz tabakası altındaki koyu renkli okyanus suyu ortaya çıkmakta ve buza göre “daha koyu” renk olan su, güneş ısısını emerek buzullardaki erime sürecini daha da hızlandırmaktadır. Peki, buzullardaki erime bizlerin hayatını nasıl etkileyecek? Uluslararası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) Değerlendirme Raporu, deniz seviyelerinin önümüzdeki 100 yıl içinde yaklaşık 49 cm yükseleceğini, bunun belirsizlik aralığının 20-86 cm olduğunu hesaplamaktadır. Bunun anlamı, yeryüzündeki birçok kıyı şehrinin ve ada devletlerinin büyük bölümünün sular altında kalmasıdır. Kuzey kutbundaki buz tabakasının (mevcut hızla) biraz daha erimesi, Golfstrim'i besleyen okyanus akıntılarının kesilmesi için yeterli olacaktır; Golfstrim'in kesilmesi ise Britanya'nın ortalama 6 derece soğumasına yol açacaktır. 2018 Yılının sonuna doğru çıkan ve İzmir’i teğet geçen “Kırbaç” kasırgası, kasırga oluşumuna uygun olmayan Akdeniz İklim kuşağında gerçekleşmiştir.
Artan 1 derece sıcaklık, buğday üretiminde %10’luk verim kaybına yol açmaktadır. Dahası, günlük yaşamımızda anlamlı görünmeyen 1 derecelik sıcaklık artışı ekosistemdeki bazı tür popülasyonlarının azalmasına ve hatta yok olmasına neden olmaktadır. Ekosistem zincirindeki halkalardan biri yok olduğunda, bütün sistemin etkilendiğinden hareketle, türlerin yok olmasının ekosisteme ve dolayısı ile insan yaşamına vereceği zararları tahmin etmek zor olmayacaktır.
İklim değişikliği ile birlikte dünya üzerindeki virüslerin, hiç görülmedikleri coğrafyalarda görülmesi de kaçınılmazdır. Bu da salgın enfeksiyon hastalıkları ve bu sürecin doğal sonucu olan göçler meydana gelecektir.
İklim değişikliğinin sonuçlarını torunlarımız değil, bizzat bizler yaşamaya başladık. “Karbon ayak izimizi azaltacağımız” bireysel çözüm yöntemlerini sıralamak mümkündür. Bazı yaşam alışkanlıklarımıza “bütüncül olarak” baktığımızda, karbon ayak izimizi nasıl azaltabileceğimizi görmemiz de çok kolay olacaktır. Örneğin, “meyve ve sebzeyi mevsiminde tüketmek” gibi…
Yaşı 40’ı aşmış olanlar daha iyi bilirler; Bizler karpuz yemek için Haziran ayını beklerdik. Kavun yemek içinse Temmuz-Ağustos aylarını beklerdir. Ancak günümüzde Aralık ayında dahi marketlerde karpuz bulabiliyoruz. Yanı sıra domates, biber, patlıcan, salatalık gibi tüm yaz sebzelerini kış ortasında çok rahatça bulabiliyoruz. Baktığımızda çok hoş görünen bu “tüketen toplum” fotoğrafının bir de arkasına bakmamız gerekir. Biz bu gıdaları mevsiminde tüketirsek neler olur?
Bir şekilde artan (arttırılan) talebi karşılamak için kullanılan hibrit tohumları terk edebiliriz. Hibrit tohumların terk edilmesi ile birlikte tarımsal ilaçların kullanımını azaltabilir hatta tamamen durdurabiliriz. “Kimyasaldan insanlar kadar etkilenen organizmalardan biri olan arıların popülasyonundaki azalma duracağı için” ekosistemin çökmesi senaryosundan hızla uzaklaşacağız. Hibrit tohumlar toprağın mineral ve organik yapısını adeta sömürmektedir. Hibrit tohumlardan vazgeçtiğimizde toprağın verimsiz bir kitle haline gelmesi riskini de yok etmiş olacağız. Meyve ve sebze yoluyla vücudumuza giren tarımsal ilaçların yol açtığı onkolojik hastalıklar da azalacaktır. Hepsinin ötesinde, bu ürünlerin kış ortasında “hayali yaz sıcağı ile yetiştirildiği” ve ciddi enerji tüketimine yol açan seracılık da ortadan kalkacaktır. Enerji ihtiyacının ortadan kalkması demek, doğal kaynakların daha az tüketilmesi ve dolayısı ile doğanın daha az zarar görerek kendini yenilemeye fırsat bulması demektir. İşte bu yüzden diyoruz ki; “meyve ve sebzeyi mevsiminde tüketmek, küresel ısınmayı durdurmanın çarelerindendir…”
Doğada hiçbir hayvanın karnını doğuracağı miktardan fazla avlanmadığına baktığımızda; “Biz, tabiatı örnek alırsak asla yanılmayız” diyen Çicero’yu hak vermemiz ve neden “tüketim canavarları” olmaktan kurtulmamız gerektiğini anlamamız daha kolay olacaktır. Çünkü şu bir gerçektir ki; insanlık, tükettiği kadar tükenir…
Sanırım, TEMA Vakfı Onursal Başkanı (Toprak Dedemiz) Sayın Hayrettin Karaca’nın “param varsa bile tüketmeye hakkım yok…” sözünü, bugün hepimiz daha iyi anlamak için çaba göstermeli ve gelecek nesiller için yaşam alışkanlıklarımız gözden geçirmeliyiz.
Sağlıkla ve doğa ile kalınız…
Özcan Gökoğlu
TEMA Vakfı İzmir İl Temsilcisi
Artan 1 derece sıcaklık, buğday üretiminde %10’luk verim kaybına yol açmaktadır. Dahası, günlük yaşamımızda anlamlı görünmeyen 1 derecelik sıcaklık artışı ekosistemdeki bazı tür popülasyonlarının azalmasına ve hatta yok olmasına neden olmaktadır. Ekosistem zincirindeki halkalardan biri yok olduğunda, bütün sistemin etkilendiğinden hareketle, türlerin yok olmasının ekosisteme ve dolayısı ile insan yaşamına vereceği zararları tahmin etmek zor olmayacaktır.
İklim değişikliği ile birlikte dünya üzerindeki virüslerin, hiç görülmedikleri coğrafyalarda görülmesi de kaçınılmazdır. Bu da salgın enfeksiyon hastalıkları ve bu sürecin doğal sonucu olan göçler meydana gelecektir.
İklim değişikliğinin sonuçlarını torunlarımız değil, bizzat bizler yaşamaya başladık. “Karbon ayak izimizi azaltacağımız” bireysel çözüm yöntemlerini sıralamak mümkündür. Bazı yaşam alışkanlıklarımıza “bütüncül olarak” baktığımızda, karbon ayak izimizi nasıl azaltabileceğimizi görmemiz de çok kolay olacaktır. Örneğin, “meyve ve sebzeyi mevsiminde tüketmek” gibi…
Yaşı 40’ı aşmış olanlar daha iyi bilirler; Bizler karpuz yemek için Haziran ayını beklerdik. Kavun yemek içinse Temmuz-Ağustos aylarını beklerdir. Ancak günümüzde Aralık ayında dahi marketlerde karpuz bulabiliyoruz. Yanı sıra domates, biber, patlıcan, salatalık gibi tüm yaz sebzelerini kış ortasında çok rahatça bulabiliyoruz. Baktığımızda çok hoş görünen bu “tüketen toplum” fotoğrafının bir de arkasına bakmamız gerekir. Biz bu gıdaları mevsiminde tüketirsek neler olur?
Bir şekilde artan (arttırılan) talebi karşılamak için kullanılan hibrit tohumları terk edebiliriz. Hibrit tohumların terk edilmesi ile birlikte tarımsal ilaçların kullanımını azaltabilir hatta tamamen durdurabiliriz. “Kimyasaldan insanlar kadar etkilenen organizmalardan biri olan arıların popülasyonundaki azalma duracağı için” ekosistemin çökmesi senaryosundan hızla uzaklaşacağız. Hibrit tohumlar toprağın mineral ve organik yapısını adeta sömürmektedir. Hibrit tohumlardan vazgeçtiğimizde toprağın verimsiz bir kitle haline gelmesi riskini de yok etmiş olacağız. Meyve ve sebze yoluyla vücudumuza giren tarımsal ilaçların yol açtığı onkolojik hastalıklar da azalacaktır. Hepsinin ötesinde, bu ürünlerin kış ortasında “hayali yaz sıcağı ile yetiştirildiği” ve ciddi enerji tüketimine yol açan seracılık da ortadan kalkacaktır. Enerji ihtiyacının ortadan kalkması demek, doğal kaynakların daha az tüketilmesi ve dolayısı ile doğanın daha az zarar görerek kendini yenilemeye fırsat bulması demektir. İşte bu yüzden diyoruz ki; “meyve ve sebzeyi mevsiminde tüketmek, küresel ısınmayı durdurmanın çarelerindendir…”
Doğada hiçbir hayvanın karnını doğuracağı miktardan fazla avlanmadığına baktığımızda; “Biz, tabiatı örnek alırsak asla yanılmayız” diyen Çicero’yu hak vermemiz ve neden “tüketim canavarları” olmaktan kurtulmamız gerektiğini anlamamız daha kolay olacaktır. Çünkü şu bir gerçektir ki; insanlık, tükettiği kadar tükenir…
Sanırım, TEMA Vakfı Onursal Başkanı (Toprak Dedemiz) Sayın Hayrettin Karaca’nın “param varsa bile tüketmeye hakkım yok…” sözünü, bugün hepimiz daha iyi anlamak için çaba göstermeli ve gelecek nesiller için yaşam alışkanlıklarımız gözden geçirmeliyiz.
Sağlıkla ve doğa ile kalınız…
Özcan Gökoğlu
TEMA Vakfı İzmir İl Temsilcisi
FACEBOOK YORUMLAR